Külleme Hastalığı (Erysiphe diffusa)
Külleme hastalığı ilk olarak 1921 yılında Almanya’ da rapor edilmiştir. Rapor edildikten sonra Amerika, Çin, Brezilya, Peru ve Afrika’da da görülmüştür. Daha sonra ki yıllarda da Dünyanın değişik ülkelerinde rastlanmış ve bazı yıllarda erken enfeksiyonlar sonucu şiddetli olarak ortaya çıkmıştır. Bugün için soya üretiminin yapıldığı hemen hemen tüm ülkelerde görülmektedir.
Yaprakların üst yüzeyinde benek şeklinde kül rengi veya gri lekeler görülür ve etrafları donuk yeşil kuşakla çevrilidir. Yaprakların üst yüzeyinde lezyonların merkezlerinde konidi ve konidiosporlar tozlu kümeler halinde bulunurlar. Bitki yapraklarının alt yüzeylerinde lekeler açık pembeden kan kırmızı renge dönüşür, bu daha alt yaprak yüzeylerinde de açıkca görülür.
Nasıl bir fungustur?
Soyada külleme hastalığına neden olan etmen Erysiphe diffusa’dır. Etmenin sinonimi ise Microsphaera diffusa olarak tanımlanmıştır.
Erysiphe diffusa obligat parazittir. Fungus bol miktarda konidi üretir ama Klestotesyumlar seyrek olarak infekte olmuş yaprak yüzeyinde bulunur. Konidiler kısa konidioforlarda zincir oluşturarak taşınırlar. Konidiler eliptik, fıçı şekilli ve tek hücrelidirler.
Olgunlaşmamış klestotesyumlar parlak sarı- ten rengindedirler. Olgunluğa yaklaştıkça daha koyu ve paslı kahverengine döner. Bu andan itibaren kollara ayrılmamış tutunucu organlar gelişmeye başlar. Olgun klestotesyumlar yaklaşık olarak 55-126 Mm(milimikron) çapındadır ve genellikle siyahtır. Olgun haldeki klestotesyumda sayıları 4 ila 50 arasında değişen ve klestotesyumun çapının 1.5 ila 7 katı olan tutunucu organlar oluşur. Kalın duvarlı tutunucu organların taban kısımları renksiz, soluk kahve olup, uçta 3 ile 5 arasında dikotom dallanma göstermektedir. Genellikle bu tutunucu organların uç kısımları yaşlı örneklerde kırılıp, parçalanır. Bundan dolayı yaşlı veya çok genç klestotesyumlar Erysiphe spp.’nin ki ile karıştırılırlar. Askosporları taşıyan askuslar klestotesyumlar içerisinde oluşurlar.
Mücadele
- Bitki yapraklarına fungusid uygulanmalı
- Hastalığa dayanıklı çeşitler yetiştirilmelidir.
Antraknoz Hastalığı (Colletotrichum truncatum ve Glomerella glycines )
Hastalık ilk olarak 1917 yılında Kore’de rapor edilmiştir. Şimdilerde ise hastalık dünya da soya üretiminin yapıldığı pek çok alanda görülmektedir. Serin iklim koşullarının hüküm sürdüğü alanlarda hastalık önemli bir problem değildir. Daha ılıman, tropikal ve subtropikal bölgelerde tohum kalitesinde ve üründe ciddi zararlara sebep olur. Ürün kaybı; bulaşık tohumların ekildiği ve hastalık gelişimi için uygun koşulların bulunduğu durumlarda % 100’e ulaşabilmektedir Soya bitkisi gelişimin bütün safhalarında bu hastalığa karşı hassastır.
Nasıl bir hastalıktır belirtileri nelerdir?
Hastalık soya bitkisinin tüm toprak üstü kısımlarını etkileyebilir. Gövde ve baklalar üstünde çoğunlukla düzensiz şekilli kahverengi lekeler görülür. Gövdeler, baklalar ve yapraklar external simptomlar göstermeksizin enfekte edilebilirler. Hastalığın gelişimi için uygun koşullar olduğunda simptomlar daha belirgin olarak gelişirler. Hastalığın ileri aşamalarında enfekteli dokuların üzeri siyah çoğalma organları ( aservulus) ile kaplanır.
Enfekteli tohumlar ekildiğinde çıkış öncesi ve çıkış sonrası çökerten görülebilir. Yeni çıkış yapan bitkiciklerin kotiledonlarında çoğunlukla koyu kahve, çökük kanser görünüşlü lezyonlar gelişir. Bu kanser görünümlü lezyonlar göreceli olarak hipokotile ve radicle’ye doğru yayılırlar. Hastalık etmeni olan fungus enfekteli kotiledonlardan gövde içine doğru gelişir ve buralarda genç bitkilerin ölümüyle sonuçlanan çok fazla sayıda küçük, derin kanser tipi lezyonlar oluşur.
Hastalık olgun bitkilerde de görünür ve çok nadir durumlarda, özellikle yağışlı dönemlerde ciddi kayıplara sebep olabilir. Genç baklalar da aynı zamanda fungusun saldırısına uğrayabilirler ve ölürler. Eğer soya baklaları veya pediseller erkence enfekte olurlarsa bu durumda, tohumlar oluşmaz veya daha az sayıda ve daha küçük tohum gelişimi olur. Antraknoz fungusunun miselyumları bakla çukurluklarını tamamıyla doldurabilir ve bunun sonucunda da tohumlar küflü, koyu kahve ve buruşuk bir görünüm alırlar. Daha az şiddetle enfekte olan tohumlar herhangi bir enfeksiyon emaresi göstermezler.
Lezyonlar yaprak saplarında ve yaprakların alt yüzeyleri ile yaprak damarlarında daha sık görülür. Bunlar, uzun, köşeli, önceleri kiremit-kırmızımsı-mor sonraları koyu kahve-siyah renklidirler. Bu lezyonlar aynı zamanda, yaprakların üst yüzlerinde de görülebilirler. Konidiler ve hifler yağmur ya da çiğ damlacıklarıyla gelişmekte olan hipokotillere taşınırlar. Bu kısımlardaki enfekte olan dokularda çok küçük, pas renkli benekler gelişir. Bunlar, boyuna doğru genişleyerek çökük lezyonları ya da göz lekelerini oluştururlar. Bunlar ise hipokotillerde çürümeye sebep olabilirler. Daha yaşlı gövdelerdeki lezyonlar ise 5-7 mm boyuna ulaşabilirler. Kapsül enfeksiyonlarında görülen lezyonlar; 1-10 mm çapındaki çökük, iç kısımları kızıldan pas rengine değişen renklerdedir. Bunlar hafif siyah bir halka ile çevrelenmiştir ve bu halkanın etrafında kızıl-kahverengi bir sınırın olduğu görülür.
Eğer genç kapsüller hastalıkla şiddetli bir biçimde bulaşıksa buruşabilirler. Fungus kapsüllerden, kotiledonlara ve gelişmekte olan tohum kabuğuna geçerek bu kısımları da hastalandırabilir. Bulaşık tohumlar genellikle renk değiştirirler ve koyu kahverengi veya siyah renkli lekeler taşıyabilirler. Kapsüller, geniş yaprak damarları ve yaprak sapları üzerindeki lezyonlarda sporulasyon gerçekleşebilir. Bu lezyonların merkezleri açık renklidir ve düşük sıcaklık-yüksek nem koşullarında buralarda pas renkli, jelatinimsi konidi yığınları oluşabilir. Bunlar kuruyunca, gri-kahverengi veya siyah granüller halini alırlar.
Nasıl bir fungustur?
Soya fasulyesinde antraknoz hastalığına neden olan iki etmen vardır. Bunlar; Colletotrichum truncatum ve Glomerella glycines dir. Bunların bitkideki belirtileri benzerdir.
Colletotrichum truncatum etmenin hifleri; başlangıçta renksiz veya gri, olgunlaştıklarında ise siyaha yakın renkli ve havai görünümlüdür. Konidiumlar, acervulus üzerinde stromata da gelişir.Acervulus üzerinde birçok iğne gibi uzunlu kısalı birbirine karışmış setalar vardır.Konidileri tek hücreli,renksiz,ovaldir. Konidiophorlar üzerinde tek tek sıralanmıştır. Konidiler genellikle bir- iki kısa çim tüpü oluştururlar. Çim tüpleri sert bir yüzeye temas ettiklerinde siyah, yapışkan appresoryumu meydana getirirler ve bunu direkt penetrasyon takip eder.
Fungus patates dekstroz agarda 28-34 °C sıcaklıkları arasında iyi gelişir ve başlangıçta beyazımsı renkte gelişim gösteren koloniler, bol miktarda oluşan aservuluslarla duman siyahına dönerler.
Glomerella glycines etmeninin bitkinin epidermisine batık vaziyette peritesyumları oluşur. Peritesyumlar iki veya daha fazla gruplar halinde oluşurlar ve çapları 180-340 mili mikron arsında değişir. Etmenin askosporları tek hücreli, renksiz, hafif kıvrık ve küt uçludurlar. Aservuluslar koyu renkli olup, pek çok sayıda kahverengi seta bulunur. Konidiler renksiz, bir hücreli ve 20-22X 4 mili mikron boyutundadırlar. Glomerella glycines’in aservulus ve peritesyumları patates dekstroz agarda 31-34 °C arasındaki sıcaklıklarda oluşurlar.
Her iki türün koloni özellikleri ve üreme yapılarının ebatlarında oldukça farklılıklar gözlenmektedir. Aynı zamanda her iki türün izolatlarının patojeniteleri bakımından da oldukça farklılıklar gözlenir.
Konididen gelişen çim tüpleri bir soya bitkisinin yüzeyi veya sert bir zeminle temas haline geldiklerinde büyük siyah appresoryumları oluştururlar. Appresoryumun alt tarafından ince bir enfeksiyon çivisi gelişir ve fungus bu şekilde kutikuladan direkt penetrasyonu gerçekleştirir. Penetrasyondan sonra hifler bitki dokularında hem inter hemde intra- sellüler olarak yayılırlar. Aktif olarak gelişen bitkilerin genç evrelerinde fungusun bitkideki yayılması yavaş olur ve fungus ilk enfeksiyon yerinde lokalize olarak kalır. Enfekteli bitkiler çiçeklenme evresine ulaştığında, fungus gelişimine yeniden başlar ve sistemik olarak bitkide yayılır.
Her iki fungus da bulaşık bitki kalıntılarında ve enfekteli tohumlarda miselyum formunda bir yıldan bir yıla geçiş yapar. Enfekteli tohum ve bitki kalıntısındaki inokulum fidelerde çıkış öncesi ve çıkış sonrası çökertene sebep olabilir. Genç bitkilere yerleşen miselyum bitkiler olgunluk dönemlerine gelene kadar hiçbir belirti oluşturmaksızın orada kalır. Embriyo enfeksiyonu tohumun çimlenmesini engeller.
Bitkiler gelişimlerinin her hangi bir evresinde Colletotrichum truncatum enfeksiyonuna karşı hassastırlar. G.glycines enfeksiyonuna ise yalnızca daha yaşlı bitkiler hassastırlar.
Mücadele
Kültürel Mücadele
- Kullanılan tohumluk hastalıkla bulaşık olmamalı,
- Hastalıklı bitki kalıntıları derin sürümle toprağa gömülmeli
- Hastalığa karşı dayanıklılıkları ortaya konmuş çeşitler kullanılmalı
Kimyasal mücadele
- Enfekteli tohumlara karşı tavsiye edilen fungisitlerle tohum ilaçlaması yapılmalı
- Gerektiğinde uygun fungisitlerle yüzey ilaçlaması faydalı olabilir.
Pas Hastalığı (Phakopsora pachyrhizi )
Soyada pas hastalığının doğu yarım kürede Avusturalya ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin bütün eyaletleri dahil olmak üzere genişçe bir alanda görüldüğü bildirilmektedir. Bu hastalığın ilk olarak 1903 yılında Japonya’ da görüldüğü rapor edilmiştir. Soya yetiştiriciliği yapılan alanlarda oldukça yıkıcı zarara, ürün kayıplarına ve ürün kalitesinin düşmesine sebep olmaktadır. Thailand’ da yetiştiricilik yapılan yerlerde bu hastalık %10 ile %40 arası, Taiwan’da ise %23 ile %50 arası ürün kayıplarına neden olmuştur.
İlk belirtiler öncelikli olarak yapraklarda gri-kahverengi klorotik lekeler şeklinde ortaya çıkar. Bu lekeler üzerindeki püstüller genişleyerek çatlar ve bu çatlaktan kümeler halinde çıkan ürediosporlar serbest kalır. Püstüller yaprağın her iki yüzeyinde, petiollerde ve daha küçük gövde kısımlarında ortaya çıkar. Pas hastalığı zamansız yaprak dökülmesine, bakla oluşumunda, tohum sayısında ve tohum ağırlığında azalmaya sebep olur.
Nasıl bir fungustur?
Soyada pas hastalığına sebep olan fungal etmen Phakopsora pachyrhizi ( Syn. Phakopsora sojae, Uredo sojae, Uromyces sojae) dir.
Üredialar subepidermal, tarçın benzeri açık kırmızımsı-kahve bir renktedirler. Ürediosporlar ise; kısa saplı, sarımsı-kahverengi renklerde, küre veya yumurtamsı şekillidirler.
Soyada pas hastalığına neden olan fungus hemicyclic yaşam döngüsüne sahiptir. Piknia ve ezidia evreleri bilinmemektedir. Teliosporların oluştuğu, ancak bunların çimlenmesiyle ilgili raporlar yayınlanmamıştır. Aynı zamanda fungusun hayat döngüsündeki rolleride bilinmemektedir.
Ürediosporlar 9-28 °C’de çimlenirler, optimum sıcaklık istekleri ise 12-20°C’dir. 8°C’ nin altında ve 30°C’ nin üzerinde çimlenme gerçekleşmez. Yüksek ışık yoğunluğu çimlenmeyi kısıtlar.
Ürediosporlar çim tüpü vererek çimlenirler ve yaprakları doğrudan kütikuladan penetre ederler. Bitkiye girişin stomalar aracılığıylada olduğu rapor edilmiştir. 20°C’ sıcaklık, yapraklarda en az 6 saatlik bir nem enfeksiyon için uygun koşullardır. İlk enfeksiyon gerçekleştikten 10 gün sonra yeni jenerasyon ürediosporlar ortaya çıkarlar. Ürediosporlar sıcaklık ve nemin uygun olduğu koşullarda 40-60 gün canlılıklarını devam ettirirler.
Özellikle baklagillerde çok geniş konukçu kitlesine sahiptir. Bazı konukçuları raporlarda bildirilmektedir.
Bunlardan bazıları; Canavalia maritima, Glycine soja , G. javanica, G. tabacina, Phaseolus vulgaris , Vigna radiata var.radiata dır.
Hastalığın tohumla taşındığına dair kesin bir kanıt yoktur ama ürediosporlar tohum yüzeyine bulaşabilirler.
Mücadele
- Henüz etkili bir kontrol yöntemi geliştirilememiştir
- Dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesine özen gösterilmelidir.
- Fungusid uygulaması yardımcı olabilir
Soya Mildiyösü
Soyada mildiyö hastalığı ilk olarak 1908 yılında Kashmir’de daha sonrada 1923 yılında Amerika’da rapor edilmiştir. Bu gün için hastalık dünyanın her tarafına yayılmıştır. Hastalık bitkide bozulmaya, tohumun kalitesi ve iriliğinde azalmaya neden olur. Hastalıktan dolayı % 8’in üzerinde ürün kaybı oluşabilir.
İlk önce genç yaprakların üst yüzeyinde soluk yeşilden açık sarıya kadar değişen lekeler görülür. Lekeler büyüdükçe merkezleri grimsi kahverengiden koyu kahverengiye dönerek, etrafları sarımsı yeşil bir kuşakla çevrilir. Yaprak alt yüzeyinde ise; özellikle nemli havalarda her bir lekenin merkezinde grimsi veya soluk mor renkli sporangiofor demetleri gelişir ve bu özelliği onu soyada görülen diğer yaprak hastalıklardan ayıran önemli bir faktördür. Enfekteli yaprakların rengi sarıdan kahverengiye döner, yaprak kenarları kıvrılır ve zamansız yaprak dökümü görülür.
Bakla enfeksiyonları da meydana gelebilir. Ancak bu enfeksiyonlar dıştan farkedilmezler. Enfekteli tohumlarda tohum kabuğu iç kısımlarında ve tohum kabuğunda miselyum ve oosporlar beyazımsı kümeler halinde kabuğu kaplamaktadır. Değişik büyüklüklerdeki bu alanlarla tohum kabuğu tamamen kaplanır ve tohumlar beyaz renkte görünürler. Genellikle tohum kabuğunda çatlama ve soyulmalar gözlenir. Enfekteli tohumlar sağlıklı tohumlardan daha küçük ve daha hafif olur.
Enfekteli tohumların ekimi, sistemik olarak enfekteli fidelerin gelişimine zemin hazırlar. Bu bitkilerde ilk simptomlar bitkiler iki haftalık olunca ortaya çıkar. Primer yapraklarda açık yeşil alanlar ortaya çıkar ve damarlar boyunca yayılır. Bütün trifoliate yapraklarda simptomlar görülmez. Sistemik enfeksiyonlarda bitkiler de bodurlaşma, yaprak kenarlarında aşağı doğru kıvrılma ve yapraklar grimsi-yeşil benekli bir hal alır. Yaprak alt yüzeyleri tipik miseliyal gelişimle kaplanır.
Nasıl bir fungustur?
Soyada Mildiyö hastalığına neden olan etmen Peronospora manshurica’dır. P. manshurica’nın hifleri konukçu dokularında intercelular olarak yayılır. Penetrasyondan sonra intercellüler olarak gelişen miselyum bitişik hücreleri istila ederken haustorium oluştur.
P. manshurica enfekteli yaprak ve tohumlarda oosopor olarak kışı geçirir. Oosporla bulaşık tohumlar ekildiğinde serin hava koşulları altında çıkan fidelerde sistemik enfeksiyonlar ortaya çıkar. Çiğin varlığında yeni enfekte olmuş yapraklarda sporangiumlar oluşur ve buralardan hava hareketleriyle etrafa yayılırlar. Yaşlı yapraklarda ya hiç sporangium oluşmaz ya da çok az oluşur. Sporangiumların çimlenmesi 12 saatte gerçekleşir. Çim tüpü stomadan girer veya 9X 12 mili mikronluk oval appresoryum oluşur. Penetrasyon çivisi mesofilin intersellüler alanındaki bitişik hücre duvarları arasından konukçu dokusuna girer. Hassas konukçularda fungusun miselleri konukçu hücre ve dokularında hızlı bir şekilde yayılarak kendisi için gerekli olan besini hücreler arasından ve oluşturduğu pek çok haustoriumlarıyla hücreler içinden alır. Dayanıklı çeşitlerde hifsel gelişme birden bire durur ve nisbeten birkaç haustoria oluşur.
Mildiyö hastalığının ortaya çıkması için yüksek nem ve 20-22°C’ sıcaklık gereklidir. Yaşlı yapraklar lokal enfeksiyonlara daha dayanıklıdır. Bir soya bitkisi çeşidi enfeksiyon zamanına ve yaprağın yaşına bağlı olarak, mildiyö hastalığına karşı yüksek oranda hassasiyet den yüksek oranda dayanıklılığa doğru farklı bir reaksiyon gösterebilir. Yapraklar 5- 6 günlükken inokule edildiklerinde hastalığa karşı hassasiyet reaksiyonu gösterirlerken, 8 günlük veya daha yaşlı yapraklar inokule edildiklerinde dayanıklılık reaksiyonu gösterirler. Bitkiler yaşlandıkça lezyonların sayısı artarken, büyüklükleri azalır. Enfeksiyondan önce yüksek sıcaklığa maruz kalan bitkiler de fizyolojik yaprak yaşlanmasında artış olur. Buna bağlı olarak ta bitkide hastalığa karşı dayanıklılık reaksiyonu oluşur. Sporulasyon 10-25 °C arasında gerçekleşir. 10 °C altında ve 30 °C nin üzerinde sporulasyon gerçekleşmez.
Fide enfeksiyonu, yaprak kalıntıları veya tohum kabuğundaki oosporlar vasıtasıyla hipokotillerde ortaya çıkar. Hifler hipokotilden ilk oluşan trifoliolate yapraklarına geçer. 1.ve 2. çift yapraklarda enfeksiyon sistemik olarak gelişir ve yapraklarda geniş klorotik alanlar şeklinde görülür. Bu yapraklar fungusun gelişimiyle tamamen kaplanırlar ve bunlar primer inokulumun merkezlerini oluştururlar.
U.S ‘de yapılan çalışmalarda fungusun 25’ in üzerinde fizyolojık ırkı tespit edilmiştir. Kanrich ve Mendota olarak bilinen iki soya türü bilinen tüm ırklara dayanıklıdırlar. Mildiyö hastalığına karşı bu dayanıklılık tek bir gen( Rpm) ile idare edilmektedir.
Mücadele
Kültürel Mücadele
- Derin toprak işlemesiyle bitki kalıntıları derince toprağa gömülmeli,
- Bir ya da bir yıldan fazla ekim nöbetine gidilmeli,
- Tarlada sistemik olarak enfekteli fideler göründüğünde, bunlar hemen tarladan uzaklaştırılmalı,
- Hastalıksız, yüksek kaliteli tohumluk kullanılmalı,
- Dayanıklı çeşitler tercih edilmelidir.
Kimyasal mücadele
Uygun fungisidlerle tohum ilaçlaması yapılmalı. Bu amaçla sistemik mildiyö ilaçları ( Metalaxyl vb.) kullanılabilir.
Kurbağa Gözü Yaprak Lekesi
Cercospora yaprak lekesi olarak da isimlendirilen kurbağa gözü yaprak leke hastalığı ilk olarak 1915 yılında Japonya’da rapor edilmiştir. Bu gün için hastalık dünyanın her tarafına yayılmıştır. Hastalık ılıman, nemli hava kuşağı içerisinde yer alan daha sıcak bölgelerde daha geniş yayılım alanı bulmuştur. Dayanıklı çeşitlerin kullanılması hastalığın daha geniş alanlarda görünümünü azaltmış ve büyük ekonomik kayıpların önüne geçilmiştir. Hassas çeşitler ekildiğinde hastalıktan dolayı % 15 ‘e varan oranlarda ürün kayıpları meydana gelmektedir. Hem renk de bozulma hem de enfekteli tohumların çimlenme kabiliyetlerinin azalmasıyla da hastalık tohum kalitesinde düşüşe neden olur.
Nasıl bir hastalıktır belirtileri nelerdir?
Kurbağa gözü yaprak lekesi, öncelikli olarak bir yaprak hastalığı olup, bununla beraber aynı zamanda gövde, bakla ve tohumlarda da enfeksiyon görülebilir.
ilk önce yaprağın üst yüzeyinde küçük, kırmızımsı-kahverengi, dairesel, köşeli lekeler görünür. Lekeler büyüdükçe ve yaşlandıkça merkezleri zeytuni gri veya kül grisine dönerek, etrafları koyu kırmızımsı-kahverengi dar bir kuşakla çevrilir. Lekelerin etrafında klorotik zon bulunmaz. Yaprak alt yüzeyinde ise lekeler daha koyu kahverengi ya da gridir. Her bir lekenin merkezinde siyah konidiofor demetleri gelişir. Çoğunluklada bu konidiofor demetleri yaprakların alt taraflarında yer alırlar. Daha yaşlı lekeler çok ince çoğunlukla beyaz kağıt gibi yarı şeffaf bir görünüm alırlar. Lezyonlar 1-5 mm çapında ve genellikle farklı büyüklüktedirler. Birçok leke birleşerek geniş düzensiz lekeleri oluşturur. Yapraklarda oluşan çok fazla sayıdaki leke, yaprakların kurumasına ve zamansız dökülmesine neden olur.
Gövde enfeksiyonları daha nadir ve daha belirgin olup, mevsim sonunda ortaya çıkar. Genç lezyonlar koyu kırmızı, dar ve uzundur, lekelerin etrafları koyu kahverengi ya da siyah sınırlarla çevrilidir. Merkezleri ise düz ya da hafif çökük şekilde görünür. Lezyonlar büyüdükçe merkezleri kahverengi ya da uçuk grimsi bir renk alır. Daha yaşlı lekelerde konidiofor demetleri ve sayısız konidiumları barındıran küçük siyah stromatalar meydana gelir ve bu stromatalar lekelere siyah bir görünüm kazandırırlar.
Baklalardaki lezyonlar dairesel, uzunca, hafif çökük ve kırmızımsı- kahve renklidirler. Lezyonlar büyüdükçe merkezleri kahverengiden açık griye döner ve genellikle koyu kahverengi kesin sınırlarla çevrilidir.
Enfekteli tohumlarda belirgin şekilde açıktan koyu griye ya da kahverengine doğru gelişen alanlar meydana gelir. Değişik büyüklüklerde olan bu alanlarla tohum kabuğu tamamen kaplanır. Genellikle tohum kabuğunda çatlama ve soyulmalar gözlenir.
Nasıl bir fungustur?
Soyada kurbağa gözü hastalığına neden olan etmen Cercospora sojina dır. Konidioforlar parlak, koyu kahverenkli ve değişik uzunluktadırlar. Konidiler konidioforların uçlarında oluşur ve bölme sayısı 0 ila 10 arasında değişir. Konidi ve konidioforların büyüklük ve şekilleri fungusun geliştiği substrata göre değişkenlik gösterir.
Konidiler su kültüründe, son hücrelerden bir veya birden fazla çim tüpü vererek bir saat içinde çimlenirler. Ara sıra aralardaki hücrelerden de çim tüpü oluşarak konidiler çimlenirler. Kültür ortamında konidiler kısa çim tüpleri vererek çimlenirler. Oda sıcaklığında altı ay sonra konidilerin çimlenmesi gerçekleşmez veya çok düşük oranda çimlenme gerçekleşir. Bazı raporlarda, kuru hava şartlarında konidilerin daha uzun süre canlılığını koruduğu ileri sürülmüştür.
Cercosora sojina pek çok ortamda gelişir ve zayıf sporlasyon olur. Sporulasyon en iyi V-8 suyu agarda gerçekleşir. Su agar da yaklaşık bir hafta da seyrek havai hif gelişimi görülür ve mütakiben bunlar da konioforlar ve konidiler gelişir.
Fungus enfekteli tohumlar ve bulaşık soya kalıntılarında miselyum olarak canlılığını sürdürür. Enfekteli tohumların çimlenmesinde hafif bir düşüş meydana gelir. Çimlenmeyi başaran enfekteli tohumlardan, kotiledonlarında lezyonlar oluşan, zayıf, bodur fideler gelişir. Kotiledon lezyonlarındaki sporlasyon genç yapraklar için primer inokulumu sağlarlar. Sıcak ve nemli hava koşullarında lezyonlarda sporlasyon bolca gerçekleşir. Konidiler kısa mesafelere hava hareketleriyle taşınırlar ve uygun şartlar altında ikincil yapraklar, gövde ve bakla enfeksiyonları mevsim boyunca artış gösterirler. Uygun nemli koşullarda genç yapraklar daha çabuk enfekte olur ve bu enfeksiyon bitkide tüm yapraklar enfekte olana kadar devam eder.
Fungusun dört tane fizyolojik ırkının olduğu bildirilmiştir. Irk 1 ve ırk 2’ye dayanıklılık tek bir dominant genle idare edilir. U.S’ da yapılan çalışmalarda bu dört ırka da dayanıklı çeşitler geliştirilmiştir. Bu ırklardan yayılışının sınırlı olduğu ırk-2’nin tohumla taşınmadığına dair bazı deliller vardır.
Mücadele
Kültürel Mücadele
- Hastalıksız kaliteli tohumluk kullanılmalı
- Dayanıklı çeşitler tercih edilmeli
- Diğer ürünlerle iki yıllık rotasyon uygulanmalıdır.
Kahverengi Leke Hastalığı
Septoria glycines isimli etmenin sebep olduğu bu hastalık dünyada soya üretiminin yapıldığı pek çok ülkede götürülmektedir. Hastalık erken yaprak dökümüne neden olmakla birlikte, üründe verim kaybına neden olur. Bu hastalık özellikle aynı tarlada sürekli olarak soya bitkisi yetiştirildiğinde şiddetli olarak ortaya çıkar.
Hastalık etmeni özellikle bitkinin yapraklarını etkiler. Bununla beraber tohum, gövde ve olgun bitkilerin baklalarını da enfekte eder. Düzensiz, koyu kahverengi, küçük benek şeklinden 4mm çapına kadar değişen büyüklüklerde lekeler yaprakların alt ve üst yüzeylerinde meydana gelirler. Yapraklar hızlı bir şekilde sararıp dökülürler. Lekeler büyüyüp, birleşerek yapraklarda yanıklıklara sebep olur. Çok sayıda düzensiz, açık kahverengi lekeler trifoliata yapraklarda meydana gelir. Bu lekelerin rengi yavaş yavaş koyulaşarak, çikolata siyahımsı kahverengine döner. Nemli ve ılık iklim koşullarında hastalık alt yapraklardan üst yapraklara doğru yayılır. Sezon sonuna doğru yapraklar pasımsı-kahverengine döner ve olgunlaşmadan dökülürler.
Yaşlı lekeler ve ölü dokular üzerinde kahverengi piknidiumlar dokuya gömülmüş vaziyette oluşurlar. Konidiler 1-3 bölmeye sahiptirler. Konidiler yaprak yüzeyindeki suda kolaylıkla çimlenirler.
Hastalık etmeni hastalıklı bitki organ veya artıklarında miselyum ve konidium olarak kışı geçirir ve primer inokulum kaynaklarını bu organ ve artıklar oluşturur. Enfeksiyon ve hastalığın gelişimini ılık ve nemli hava koşulları teşvik eder. Konidiler rüzgar ve yağmur sıçratmasıyla etrafa yayılırlar. Enfeksiyon ve yaprak dökümü bitkinin alt kısımlarından üst kısımlarına doğru ilerler. Hastalığın yayılması sıcak kuru hava koşullarında durur. Fungus stomalardan girerek enfeksiyonu başlatır. İnterselüler olarak gelişerek hücreleri öldürür.
Mücadele
Kültürel Mücadele
- Hasattan sonra toprak derince işlenerek bitki kalıntıları toprağın derinliklerine gömülmelidir.
- Hastalıksız tohum kullanılmalı
- Dayanıklı çeşit kullanılmalı
- Hastalığa duyarlı olmayan bir bitki ile en az 1 yıllık rotasyon uygulaması yapılmalıdır.
Hedef Lekesi Hastalığı
Hastalık etmeni olan Corynespora cassiicola (Syn. Cercospora vignicola, Helminthosporium vignae, H. vignicola ) geç olgunlaşan çeşitlerde yağışlı geçen mevsimlerde soya üretimi için potansiyel bir tehlikedir. Hastalık etmeni bitkinin yaprak, petiol, gövde, bakla, tohum, hipokotil ve köklerini enfekte edebilir. Yaprak lekeleri yuvarlak kırmızımsı kahverengi olup, lekelerin büyüklükleri benek görünümünden 15 mm’in üzerinde bir çapa ulaşır. Lekelerin etrafı çoğunlukla sarımsı-yeşil bir hale ile çevrilir, daha büyük lekeler sınırları belirgin büyük nekrotik alanlar halinde yaprak üzerinde dikkati çekerler. Lekelerin bu görüntüsünden dolayı hastalık hedef lekesi adını almıştır. Daha hassas çeşitlerde yaprakların üst yüzeyinde damarlar boyunca dar uzunlamasına lekeler gelişir. Şiddetli şekilde enfekte olan yapraklar olgunlaşmadan dökülürler.
Petioller ve gövdeler üzerindeki lekeler koyu kahverengi değişik büyüklüklerde, ince uzun iğ şeklinde gelişirler. Baklalar üzerinde genellikle dairesel yaklaşık 1mm çapında hafifçe basık, merkezleri eflatun-siyah etrafları kahverengi lekeler oluşur. Bazı durumlarda hastalık etmeni fungus bakla kabuklarından penetrasyonu yapar ve tohumlarda küçük siyahımsı-kahverengi lekeler meydana getirir. Dairesel, oval, siyah, kırmızımsı-kahverengi lekeler hipokotillerde, kök boğazında ve büyük lateral köklerde oluşur. Fungus sporlasyona geçtiğinde kırmızımsı kahverengi lekeler siyah, menekşe-kahverengine dönerler. Lekeler bitkiler yaşlandıkça büyürler, birleşirler ve kök boğazını ve gövdeyi çepeçevre kuşatırlar. Tüm köklerde renk bozulması görülür. Hastalık etmeni fungusun konidi ve konidioforlarından ibaret siyah kümecikler köklerin yüzeyinde oluşurlar.
Hipokotil, kökler ve gövdeleri enfekte eden fungus morfolojik ve patalojik farklılıklarından dolayı, muhtemelen yaprakları, baklaları ve tohumları enfekte edenden farklı bir tür olabilir. Fungusun en az iki ırkı vardır.
Konidiler patates dekstroz agar veya czapek agar da çok kolay bir şekilde çimlenirler. Konidiler bir uçtan veya her iki uçtan da çim tüpü oluşturarak çimlenebilirler. Klamidosporlar yaşlı kültürlerde terminal veya interkalar olarak meydana gelirler.
Nasıl bir fungustur?
Corynespora cassiicola pH 6.5’da PDA, czapek agar ve V-8 suyu agar da iyi gelişir ve sporlanır. Pek çok izolatın gelişimi için optimum sıcaklık 18-21 °C, maksimum 34-39 °C, minimum 5- 7 °C ’dir.
Etmen hastalıklı soya bitkilerinin gövde, kök ve tohumlarında yıldan yıla geçiş yapar. Etmen sığ toprakta iki yıldan daha fazla canlılığın sürdürebilir.
Yaprak enfeksiyonları yalnızca nisbi nem %80 veya üzerinde olduğunda ve yapraklarda serbest nem varlığında gerçekleşir. Kuru hava koşulları fungusun hem yapraklarda hem de köklerde gelişimini engeller.
Başlangıç gövde ve kök enfeksiyonları, bitkiler erken fide dönemi süresindeyken görünür. Toprak altındaki simptomlar çıkıştan sonra en erken 3 gün içinde gözlenir. 15-18 °C arasındaki toprak sıcaklıkları enfeksiyon ve hastalık gelişimi için optimum değerlerdir. 20°C toprak sıcaklığında hastalık gelişimi ve simptom oluşumu zayıftır. Bu sıcaklık değerinde bitki neredeyse normal kök yapısına yakın sağlıklı kök sistemini oluşturur. 20 °C’nin üzerindeki sıcaklıklarda simptom gelişimi gözlenmez. Soyadan başka çok fazla sayıda bitki özellikle tropik bitkiler konukçuları arasındadır.
Mücadele
Kültürel Mücadele
- Çevre koşullarına adaptasyonu iyi olan çeşitler tercih edilmeli,
- Düşük toprak sıcaklığı koşullarının hüküm sürdüğü yerlerde soya ekimi yapılmamalı,
- Tarımsal uygulamalar bitkilerin sağlıklı gelişimini teşvik edecek yönde, dengeli ve optimum bir şekilde yerine getirilmeli,
- Hastalıklı bitki artıkları yakılarak imha edilmeli,
- Hastalıksız ve yüksek kaliteli tohumluk kullanılmalı,
- Dayanıklı çeşitler tercih edilmelidir.